Normal Dil Nasıl Görünür? Siyaset Bilimsel Bir Perspektif
Bir siyaset bilimci olarak, güç ilişkilerinin ve toplumsal düzenin en görünmez ama en etkili araçlarından birinin “dil” olduğunu düşündüğümde, aklıma hep şu soru gelir: Normal dil gerçekten “normal” midir, yoksa iktidarın en sessiz ve en etkili mekanizması mı? Dilin normalliği üzerine kafa yormak, aslında toplumsal yaşamın hangi temeller üzerine inşa edildiğini anlamakla ilgilidir. Peki, “normal dil” dediğimiz şey, siyasal açıdan hangi işlevlere sahiptir ve toplumu nasıl şekillendirir?
Dil, İktidar ve Görünmez Hegemonya
İktidar, yalnızca devletin kurumlarıyla değil, aynı zamanda dilin gündelik kullanımıyla da kendini hissettirir. “Normal dil” dediğimiz şey, çoğu zaman bize doğallaştırılmış, tartışmasız kabul ettirilmiş bir söylemi işaret eder. Ancak siyaset bilimi açısından bakıldığında, bu normalleşmiş dil aslında iktidarın hegemonya kurma biçimlerinden biridir. “Vatandaş”, “düzen”, “kanun” gibi kavramlar yalnızca teknik tanımlar değildir; aynı zamanda birer ideolojik çağrı, bireyleri belirli bir toplumsal düzen içine hapsetmenin yollarıdır.
Burada şu soruyu sormak gerekir: Hangi dili normal sayıyoruz ve bu normalin dışında kalan seslere ne oluyor? İşte tam da burada siyaset bilimi, dilin toplumsal iktidar ilişkilerinin kalbine nasıl yerleştiğini gösterir.
Kurumlar ve Normal Dilin Üretimi
Kurumlar — devlet, medya, eğitim sistemi, hukuk — dilin normalliğini tanımlar ve yeniden üretir. Bir okulda öğretilen resmi dil, bir mahkemenin kullandığı hukuk dili ya da bir parlamenterin hitap biçimi, “doğru” ve “yanlış” konuşma biçimlerini kodlar. Böylece, kurumsal söylem, vatandaşların nasıl düşüneceğini, nasıl itiraz edeceğini ve hatta nasıl susacağını belirler. Normal dil, kurumların dayattığı bir filtre gibi işlev görür; “meşru” ve “gayrimeşru” söz alanlarını çizer.
Peki, bu kurumsal dilden kopan marjinal seslere kulak vermezsek, gerçekten demokratik bir vatandaşlık mümkün olabilir mi?
İdeoloji ve Normal Dilin Maskesi
Normal dil, çoğu zaman ideolojinin en sessiz maskesidir. Çünkü ideoloji, dil aracılığıyla gündelik hayatımıza sızar. “Biz” ve “öteki”, “makbul vatandaş” ve “tehlikeli unsur” gibi ayrımlar, dilin basit seçimleri gibi görünür ama aslında siyasi birer tercihtir. Bu noktada ideoloji, dilin görünürdeki doğallığını perde arkasında yöneten mekanizma olarak ortaya çıkar.
Normal dil, kimlerin topluma dahil edilip kimlerin dışlanacağını belirler. Dolayısıyla bu soruyu sormak kaçınılmaz hale gelir: Dilin normalleşmiş biçimi, aslında kimin çıkarına hizmet ediyor?
Vatandaşlık, Erkek Stratejiler ve Kadın Katılımı
Siyaset bilimi, vatandaşlığın yalnızca hukuki bir statü değil, aynı zamanda dil üzerinden kurulan bir pratik olduğunu gösterir. Burada toplumsal cinsiyet boyutu önemlidir. Erkeklerin siyasal alanda dili daha çok stratejik ve güç odaklı bir şekilde kullandığı görülür. Erkek egemen söylem, çoğu zaman üstünlük, kontrol ve iktidar kurma refleksleriyle örülüdür. Bu da “normal” sayılan dilin çoğunlukla bir iktidar dili olmasına yol açar.
Buna karşılık, kadınların siyasal katılımındaki dil, daha çok demokratik katılım, dayanışma ve toplumsal etkileşim odaklıdır. Kadınların kullandığı dil, çoğu zaman kapsayıcı, diyalog kurucu ve ilişkisel nitelikler taşır. Bu durum, normal dilin yeniden tanımlanması gerektiğini ortaya koyar: Dil, yalnızca güçlülerin silahı mı olacak, yoksa demokratik bir müzakere alanına mı dönüşecek?
Provokatif Bir Soru: Normal Dil Gerçekten Demokratik mi?
Bugün toplumda “normal” kabul edilen dil, çoğu zaman iktidarın yeniden ürettiği bir ideolojik çerçeve olarak karşımıza çıkıyor. Ama şu soruyu sormadan ilerlemek mümkün değil: Eğer normal dil yalnızca güçlülerin söylemini meşrulaştırıyorsa, demokratik bir toplumdan bahsetmek mümkün mü? Belki de dilin gerçek normalliği, farklı seslerin, farklı cinsiyetlerin, farklı kimliklerin eşit şekilde duyulabilmesinde gizlidir.
Sonuç: Normal Dilin Siyaseti
Normal dil, sadece bir iletişim biçimi değil; iktidarın, kurumların, ideolojinin ve vatandaşlığın kesiştiği bir siyasal alandır. Bu nedenle, “normal dil nasıl görünür?” sorusu, aslında toplumsal düzenin nasıl kurulduğunu ve kimin çıkarına işlediğini sorgulayan bir sorudur. Erkeklerin stratejik bakış açısı ile kadınların katılımcı perspektifi harmanlandığında, belki de gerçekten “demokratik” bir dilin imkânlarını tartışmaya başlayabiliriz. Çünkü dilin normalleşmesi, sadece bir siyaset meselesi değil, aynı zamanda bir özgürleşme meselesidir.
Etiketler: normal dil, iktidar, siyaset bilimi, kurumlar, ideoloji, vatandaşlık, toplumsal cinsiyet